Sosyal medyanın hayatımıza pek çok olumlu katkısından söz edebiliriz. Dünyayı avucunuzun içine almanıza imkân sağlıyor adeta. Uzağı yakın hale getirirken, sevdiklerimizle görüntülü iletişim sağlayabiliyor, güncel olayları takip edebiliyor, özel günlerimiz (düğün, yas vb.) gibi durumları öğrenebiliyor, bilgilere kolayca erişebiliyor, kültürel aktiviteleri rahatlıkla keşfedebiliyoruz. Bu ve buna benzer pek çok özellikten bahsedebiliriz. Ancak artık başka yönlerini de ele almamız gerektiğine inanıyorum.
Sosyal medya kusursuz, mükemmel, ışıltılı bir hayat sunuyor. Hep mutlu olmayı, kusursuz bir hayatı, en güzel, en yakışıklı eşleri, en romantik arkadaşları, en muhteşem kıyafetleri dikte ediyor. Enler böylesine artarken bir şeyler de eksiliyor. Kendini beğenmeyen, kendiliğini değersizleştiren, mutlu olmayı öteki gibi olmaktan geçtiğini düşündüren çarpık algılar yaratıyor. Kendiliğimizden uzaklaşıyoruz. Sosyal medya ‘’mış’’ gibi hayatlar koyuyor önümüze. Özünde olmayan ama oldurmaya çalışılan görüntüleri özellikleri yamamaya çalışıyoruz. Daha iyiyi paylaşmaya çaba harcarken, yaşanmayan hayatlar, duygular, değerler çoğalıyor. Aslında pek çoğumuz bunların gerçek olmadığının farkındayız ancak içten içe bu hayatlara imrenen, o hayatları yaşamadığı için üzülen insanlar var. Üzülmese dahi bu hayatlardan etkilenen, algıları o yönde gelişen insanlar var.
Mükemmel pozu yakalamak için 100’lerce poz deneyerek kendini ifade etmenin verdiği haz ne kadar sağlıklı olabilir ki? Dijital kimlikleri ile gerçek kimlikleri ve benlik algıları arasındaki farkın derinleşmesiyle ilgili bir durum bu. Başka kalıplara girerek daha mutlu olacağını bekleme stresi. İdeal olanı yaşadıkça öz benliğinden uzaklaşıyor insan ve süreç depresyona gidiyor. Gülümseyen depresyonlar mükemmel görüntülerle filtreler halinde çoğalıyor günden güne.
Sosyal medya paylaşımlarını yoğun olarak yapan, önemli oranda enerjisini buraya kullanarak paylaşılan kusursuz fotoğrafların, mükemmel hayatların altında bazı eksiklikler yatıyor olabilir. Çünkü mükemmel ve kusursuz bir hayat yoktur. Bize sunulmak istenen bir hayat vardır. En mükemmel, romantik ilişkide en mutlu en sempatik anlar filtreninken geceden sabaha yaşanan gerginlik, anlaşmazlık veya diğer olumsuz durumlar görselin arkasında kalıyor. İyi bir arkadaş, iyi bir partner olmamayı, sosyal becerilerinin zayıflığı, narsistik özelliklerini kısaca bireyin temelde bazı eksikliklerinin üstünü örtmek için kullanılan sanal bir kamuflaj olabilir. Gerçek hayatta karşılanmayan duygusal ihtiyaçların sosyal medyada dijital bir kimlik inşa ederek beğeniler ve takipler üzerinden karşılama çabası yatabilir.
Mesela sosyal medyadaki ve gerçek hayattaki ilişkiler farklı değil mi? Kendi ilişkiniz ve sosyal medyadaki mükemmel görünüme sahip ilişkilere karşılaştırmak gerçekçi olmayan beklentiler oluşturabiliyor. Hâlbuki size sunulan sadece görmek istediklerinizdir. Kusursuz tüm görüntülere rağmen mükemmel çift yoktur. Her ilişkinin inişleri çıkışları vardır ve olması da gerekir. Sosyal medyada bu inişleri bize göstermiyor olabilirler ama bu kusursuz olmadıkları anlamına gelmez. Gerçek ilişkinizi sosyal medyadaki bu kusursuz ilişkilerle karşılaştırdığınızda emin olun kazanan sizin ilişkiniz olmaz. Her seferinde başarısız olursunuz. Çünkü sosyal medyada beliren mükemmel görüntüleri gördükçe kendi ilişkinizde olmayan, iyi gitmeyen özellikleri daha çok görmeye ve düşünmeye başlarsınız. İlişkinizi başka bir ilişkinin en iyi yönleri ile karşılaştırmak kendinizi güvensiz hale getirirken odak noktanıza zayıf yönlerinizi koyar.
2017 İngiltere kraliyet halk sağlığı derneğinin hazırladığı rapora göre tüm sosyal medya platformları içinde gençlerin zihinsel sağlığını ve iyi olma durumunu etkileyen siteler, görsel odaklı siteler olduğu sonucuna varılmıştır. Buna göre bu siteler bireylerde beden imajı algısına zarar vermekte, yetersizlik ve endişe riski yaratmaktadır. Yapılan araştırmalara göre sosyal medya kullanımı en çok ergenlik ve üniversite çağlarında yaygın kullanılıyor. Gençler kimliklerini öz değerler üzerine değil fiziksel ve mükemmel hayat görüntüsü üzerine inşa etme eğilimi sergiliyor. Organik olmayan bağlar, duygular gençlerin kimlik gelişimini olumsuz yönde etkiliyor. Son dönemde yapılan diğer bir araştırmanın sonucuna göre ise sosyal medyada sık sık paylaşım yapanların, etiketleme ve yorum yapmak hem erkeklerde hem kadınlarda narsistik kişilik özellikleri ile ilişkilendirilmiştir. Bu veriler ışığında bireylerin sosyal medyayı kendini ifade etme aracı olarak sıkça kullanması psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Özellikle bu kişilerin öz benliği ve ideal benliği arasında tutarsızlıkları arttırmaktadır.
Ailesine, eşine, dostuna, sevdiğine gülümsemeyen kişiler; binlere kusursuz gülücükler dağıtıyor. Öz değerlerle var olamayan, sanal değerlerle var olmayı başarabiliyor. Adına sanal mutluluk deniyor.
Fark et!
Uzm. Psikolog Ersan ŞİMŞEK
Yorum yazarak Düzce Parantez Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Parantez hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Parantez editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Parantez değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Düzce Parantez Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Parantez hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Parantez editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Parantez değil haberi geçen ajanstır.