BOŞANMA ORANLARI ARTIYOR

Türkiye'de son 20 yılda evlenme oranı düşerken, boşanma oranı da hızla artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu ( TÜİK) verilerine göre, son 20 yılda evlenenlerin sayısı yüzde 20 azaldı, boşanma oranı yüzde 47 arttı. 2022 yılında gerçekleşen boşanmaların %32,7'si evliliğin ilk 5 yılı, %21,6'sı ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşti. Çiftlerin yollarını ayırmasındaki en büyük neden ise yüzde 32 ile sorumsuz ve ilgisiz davranma, geçimsizlik, aldatma, şiddet ve terk edilme olduğu anlaşılmıştır.

Evlenmekte boşanmak da bazen bir tercih bazen bir ihtiyaç olabilir. Hatta çoğu zaman boşanmak bir zorunluluktur. İnsan hayatı dinamik bir yapıya sahiptir. Sürekli değişmektedir. Değişim kaçınılmazdır. Hele ki teknolojiyle birlikte değişim öyle hızlı bir hal aldı ki insanların düşünce duygu ve davranışlarına direkt olarak nüfus eder oldu. Aile yapısında ve ailelerin sahip olduğu değerlerin değişmesiyle önemli bir toplumsal sorun olan boşanmaların artmasına neden olmuştur. Boşanmaların artışı, aile kurumunun zarar görmesi ve kişiler arası ilişkilerin değişen yapısını gösterir niteliktedir. İstatistiki verilere göre boşanmalar, evliliğin ilk beş yılında daha fazladır. İlk beş yıldan sonra boşanma oranları azalmaktadır. Dolayısıyla evlilikte ilk beş yıl “kritik yıllar” olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle değişen zamana, mekâna ve koşullara bağlı olarak bireyden topluma uzanan bir farkındalık da aile ve ilişkiler özelinde geliştirilmelidir.

Günümüz Yaşam koşulları doğrultusunda her iki çift de aktif olarak iş hayatına katılım sağlarken çiftlerin birbirlerine ayıracakları zaman dilimi azalıyor ve iletişimlerinin da niteliği düşüyor.  Teknolojiyle birlikte iletişim ve etkileşim araçları yerini tabletlere telefonlara bırakıyor.  Sosyal medyada herkes kendine özel bir gündemi yaşıyor.  Bir de çocuk olduğunda, eşlerin birbirine zaman ayırması iyice imkânsız hale geliyor. Bunların sonucunda duygusal kopukluk yaşanıyor ve ilişkiden tatmin olunamıyor. İstatistik verilerine göre boşanmaya neden olan etkenlerin arasında ilgisizliğin ilk sırada yer alması çiftlerin birbirlerine zaman ayırmakta zorlandıklarını kanıtlar niteliktedir.

Evlilik kararlarının hızlı ve kontrolsüz alınması da başarısız evlilikleri tetikliyor. Büyük beklentiler ve aceleyle evlenildiğinde konuşulmamış çözülmemiş ertelenmiş sorunlar bir anda açığa çıkıyor.

Maddi konular da boşanmayı kolaylaştırıcı bir etkiye sahip. Her iki çiftinde işi gücüne katılımıyla ekonomik bağımsızlıklarının olması boşanmayı maddi bir dezavantaj olmaktan çıkarıyor. Bu nedenle evliliği kurtaracak çabayı sarf etmektense boşanmak daha kolay bir seçeneğe dönüşebiliyor.

En hassas konulardan biri de ilişkiye dair anlamlarını bireyler kendi kişilikleri ve deneyimleriyle değil çevresel uyaranlara ve sosyal medyadaki aktarımlara göre oluşturuyor olması. Boşanmayı normalleştiren bir akım var. Gündelik dile yansımış, boşanmayı normalleştiren evliliği ötekileştiren kelime ve görsel sayısının fazlalığı insanların ilişki algılarını ve ilişki doyumunu olumsuz anlamda etkiliyor.

Şiddet… Bir yerde şiddet varsa aile yoktur. Aile varsa şiddet yoktur. Geçmişten gelen, elekten geçiremediğimiz ve dönüştüremediğimiz toksik  psiko-genetik bazı  aktarımları benimsemek ve bugüne aktarmak aile kurumunu tehdit eden ve boşanmalara hatta trajik olaylara neden olan önemli kavramlardan biridir.  

İlişkilerin çabuk tüketildiği bir zamandan geçiyoruz. Başarısız ilişkiler ve boşanma oranları her yıl artıyor. Son yıllarda evliliği korku kaynağına dönüştüren çok uyaran var. Görseller, gündelik söylemler, mizah, çevresel örnekler, istatistik verileri vb…   Boşanma oranları böylesine artarken başarısız ilişkiler bu kadar gündem olurken bir gün boşanacağı korkusuyla işlenmiş bir zihin nasıl sağlıklı bir ilişki yürütebilir? Fenomen olmuş bir davranış modeli var. Magazin haberleri, dizi ve filmler bunu gayet iyi işliyor. ‘’Sorun yaşıyorsan çözmek için çok çaba harcamak yerine kolayı tercih et ve boşan.’’  Oysaki ilişkiyi sağlıklı ve sürdürülebilir kılan güzel günlerin toplamı değil, çiftlerin sorunlarla baş etme ve problem çözme becerileridir.

İlişki de korkunun da motive edici yönü yadsınamayacak bir gerçektir. Korku, ilişkinin gerekliliklerini sağlamak için itici bir güçtür. Ancak korktuğu için değil bir bütün olduğu ve sevdiği için hayat sürmenin arasındaki farkı anlamak öğrenmek gerekmektedir.

İyi kötü olanı süzgeçten geçirme şansımız yok çoğu zaman. Toplumlar, kültürler kurallar dinamik bir yapıya sahiptir. Değişen ve gelişen yaşam koşullarıyla birlikte kendi dünyamıza ve toplumsal yapımıza en iyi olanı yapmak için mücadele etmemiz gerekir. Bunun ilk adımı farkındalık geliştirmektir.  Bireyden topluma uzanan farkındalıkla çaba harcamalı toplumsal olarak aile kurumlarını korumak ve boşanma davranışlarını kontrol altına almak için kafa yormalıyız.

Çok yönlü tedbirler ve çözüm mekanizmaları geliştirilmelidir. Tek bir alana sıkıştırılarak yürütülen çalışmalar yeterli değildir. Sosyal medya, görsel yazılı basın, hukuk, eğitim, psikoloji, yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri gibi kurumlar koordineli ve bütüncül bir yaklaşımla stratejiler ve çözümler geliştirmelidir. Sağlıklı aile yapılarını korumak için çocuklardan genç ve yetişkinlere sunulan platformlar ve uygulamalar günümüz ihtiyaçlarına uygun şekilde yapılandırılmalıdır. Sağlıklı içerikler üreten aileyi, çocuğu ve bireyi koruyan platform ve kişiler desteklenmelidir. 

Sevgilerle…

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Ersan Şimşek - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Düzce Parantez Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Parantez hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Düzce Parantez editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Düzce Parantez değil haberi geçen ajanstır.



Anket En başarılı İlçe Belediye başkanı kim?
Tüm anketler